Ebû'l-Haseni'l-Harkânî (k.s) hazretleri şöyle anlatır:
İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine:
- Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.
-
Kardeşi
kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir
rüya gördü.
Rüyasında bir ses ona:
- Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:
- Ben
Allah
Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor.
Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi.
Ses ona:
- Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.
- Oğlum
Hâfız Osman! Uzun müddetten beri toprak altında yatmaktayım. Paşana
söyle, kabrimi ayan edip açığa çıkarsın, okunacak Fâtihalardan nasîbdâr
olayım." dedi.
Ertesi gece Hâfız Osman aynı rüyâyı
tekrar gördü. Fakat
cesâret edip Paşaya söyleyemedi. Üçüncü gece de aynı rüyâyı gördü.
Ebü'l-Hasan Harkânî, mütebessim çehresiyle bu defâ şöyle dedi:
-Yavrum
Hâfız Osman! Gördüğün rüyâlar sâdık rüyâlardır. Yalnız makâmımın nerede
olduğunu, evvelki rüyâlarında söylemediğim için, seni tereddütte
bıraktım. Bunun için de paşaya söylemeye cesâret edemedin. Şimdi
dikkatlice dinle târif ediyorum. Yarın hemen Paşaya çık ve söyle. Kars
Kale içi mahallesinde Kağızman Kapısı'na girdiğinde yirmi iki adım gün
batı tarafına gidersin, son adımın altında benim tabutum bulunur.
Üzerimdeki kül ve toprak yığınlarını temizledikten sonra, hâlis
topraktan üç arşın eşin. Sandukam meydana çıkar. Tekrar Kars Kalesine
doğru on sekiz adım götürür oradan da üç arşın derinliğinde hâlis
topraktan kabrimi eşer oraya defnedersiniz. Baş ucuma bir de câmi inşâ
edersiniz.
Hâfız Osman gördüğü bu sâdık rüyâyı
ertesi gün Paşaya büyük
bir heyecanla anlattı. Paşa bu askerini kucakladıktan sonra;
- Yâ evlâdım! Sen de mi bu rüyâyı gördün? Evet oğlum, bir pîrî fânî, bana da bu husûsu defâlarca rüyâda buyurdularsa da senin tafsilâtlı rüyân gibi olmadığından büyük tereddüt ve endişe içindeydim. Bihamdillah bu telaşlı endişeden beni kurtardın." dedi.
Ertesi gün Lala Mustafa Paşa bir tamim yayınladı. Bütün halk ve askerî erkân, tekbir sesleriyle rüyâda târif edilen yere geldi. Kazma işi tamamlanıp tabut çıkınca, Mustafa Paşa ulemânın müsâdesiyle açtı. Tabuttan hoş bir koku yayıldı. Arkasındaki yaş hırka bile henüz çürümemişti ve savaş sırasında yaralanan sağ bacağı ile sol pazusuna bağlanan mendillerden, hâlâ kan damlamaktaydı. Durum sultana bildirilince, Üçüncü Murâd hemen bir türbeyle yanına câmi yaptırılmasını emretti.Bir kâfilede bulunan insanlar, Ebü'l-Hasan Harkânî hazretlerinin huzûruna gelip;
- Yollar korkuludur.
Bize bir duâ öğretiniz." diye istirhâm edince;
- O zaman,
Ebü'l-Hasan'ı hatırınıza getiriniz, buyurdu.
Bu söz, gelenlerin hoşlarına
gitmedi. Yolda eşkıyâ, önlerine çıktı. Hepsinin mal ve metâlarını aldı.
Yalnız, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerini hatırlayan bir kimsenin
malına zarar gelmedi. Bu hâle arkadaşları şaşıp, sebebini
sorduklarında;
- Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'yi hatırladım
ve kurtuldum, cevâbını verdi.
Gelip durumu Ebü'l-Hasan hazretlerine
anlattılar. Ve;
- Biz Allah'tan yardım istedik,
eşkıyâlar bizi soydu. Fakat seni
hatırlayıp, senden yardım isteyen şu arkadaş kurtuldu. Bunun hikmeti
nedir?" diye sordular.