Züleyha'nın büyük bir
debdebesi, yüceliği vardı. Gitti,
Hz. Yusuf'u zindana attırdı, sonra da bir köleye dedi ki:
- Hemen şimdi
Yusuf'u yere yık, adamakıllı sopa vur. Kolunu kuvvetle kaldırarak indir
sapayı;
öyle bir dövki ta uzaktan ah ettiğini duyayım.
Köle emre uyup Yusuf'u
dövmeye niyetlendi ama yüzünü
görünce kıyamadı Yusuf'a. Ve iyi kalpli köle orada bir post bulunduğunu
gördü,
sopayı ona indirmeye başladı. Kölenin her sopayı indirmesinde Yusuf,
mahsustan
feryad etmekteydi. Züleyha uzaktan Yusuf'un cılız feryadını duydukça
"Vur,
adamakıllı vur be adam!" diye bağırıyordu.
Köle, Hz. Yusuf'a:
- Ey güneş yüzlü Yusuf,
Züleyha gelir de sırtında
hiçbir sapa izi bulunmadığını görür, anlarsa, şüphe,yok ki beni
sıkıştım,
işimi bitirir. Omuzunu aç, dişini sık. Adamakıllı inecek bir sopaya
dayan. Bu
sopa, sana kötü inecek ama Züleyha görürse affeder belki, dedi.
Yusuf elbisesini
sıyırdı, sırtını açtı, köle elini
kaldırıp Yusuf'a öyle bir vurdu ki Yusuf yüzükoyun yere kapaklandı.
Züleyha
Yusuf'un ah edişini duyar duymaz "yeter" dedi, "Bu sefer ki ah
ta yürekten çıktı. Bundan önceki ahlar ehemmiyetsizdi ama bu sefer ki
tam can
evinden' yükseldi."
Bir yas evinde yüzlerce
ağlayıcı olsa, yine dert sahibinin
ahı tesirli olur. Bir yerde yüz tane dertli halka kurup otursa,
halkanın
merkezi yine yaslı alandır. Sen de dert sahibi olmadıkça erlerin
safında er
sayılmazsın. Birisinde aşk derdi, aşk ateşi varsa hiç sabrı, kararı
kalır mı;
gece ile gündüzü ayırt edebilir mi?