Kısmetini Beklemek
Öğrencilerinden birinin eline bir testi verip kuşluk vakti çeşmeye
gönderir Fakirullah Hazretleri.
Ne var ki öğrenci çeşmenin başına varınca oradaki çocuklarla oyuna
dalar, ta ikindiye kadar oyun sürer. Nihayet gün batarken aceleyle
testiyi doldurup döner. Bunca vakittir orada oyuna dalan öğrenciyi bu
defa arkadaşları aralarına alıp hırpalamak isterler. Ancak Fakirullah
Hazretleri müdahale ederek der ki:
– Neye suçluyorsunuz arkadaşınızı?
– Kuşluk vakti gönderdiniz ikindi üzeri döndü, bizi bu kadar
bekletmeye hakkı var mı? derler.
Büyük insan şöyle izah eder geç kalma sebebini.
– Arkadaşınızın kabahati yoktur bu bekleyişte. Çünkü der, çeşmenin
başında oyuna dalmaya mecburdu. Kısmetiniz olan su henüz kurnaya
gelmemişti, yoldaydı. Başkalarının kısmetini doldurup ta size
getiremezdi. Ne zaman yoldaki sizin kısmetiniz kurnaya geldi, işte o
zaman oynamayı bırakıp testiyi çeşmeye tutarak kısmetinizi doldurup
getirdi. Onun kabahati yoktur, yoldaki kısmetinizi beklemiştir.
(1)
Kıymetini Bilemedim
Ahmed Sârbân hazretlerinin çok
huysuz ve
geçimsiz bir hanımı vardı. Efendisini görmeye gelenlere içeriden; "Siz
bu heriften ne meded umuyor ve ne hayır bekliyorsunuz. Sizin işiniz yok
mu?" diyerek bağırırdı.
Birgün
Şeyhin talebeleri hem bu durumu
düşünüyor hem de birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı. "Acaba nasıl
oluyor da Şeyhimiz böyle bir hanımla yaşayabiliyor, bir arada
geçinebiliyor?" Onların bu düşüncelerini anlıyan Şeyh hazretleri şu
cevâbı verdi:
"Dostlarım!Mesele
sizin zannettiğiniz
gibi değildir. Benim böyle bir kadına tahammül etmem, nefsânî bir
hevesten değildir. Bu bizim talebelerimize verdiğimiz bir derstir.
Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir. Sizin elinizdeyse
nefsinizi içinizden atın bana öyle gelin. İşte bu kadar."
Ahmed
Sârbân hazretleri ömrünün sonuna
kadar o kadının yaptığı eziyetlere katlandı. 1545 (H.952) yılında vefât
etti. Doğum yeri olan Hayrabolu'da adına yaptırılan türbenin hazîresine
defnedildi.
Ahmed
Sârbân hazretlerinin hanımı,
beyinin kıymetini vefâtından sonra anladı. Şeyh hazretlerinin mezar
taşına bir yastık gibi başını koyarak gece-gündüz; "Ah ah! Yazık çok
yazık ki, ben senin kadrini, kıymetini bilemedim." diyerek ağlardı.