'ARKADAŞINI
AL, BERABERCE CENNETE
GİRİN'
Hz. Enes
(r.a.) anlatıyor:
Resûlüllah
(s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek
şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:
-Ümmetimden
iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler.
Birisi,
-Yâ Rab, benim bunda hakkım
var; hakkımı bundan al, bana ver, der.
Allah Teâlâ
da ötekine,
- Hakkını ver, buyurur.
Adam,
-Yâ Rab, bende sevap nâmına
bir şey kalmadı, der.
Cenâb-ı Hakk,
-Baksana, bu adamın sevabı
kalmadı, ne dersin? buyurur.
Adamcağız,
- O halde benim günahlarımdan
alsın, der.
Resûlüllah
(s.a.v.) Efendimiz
bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür. İnsan;
günâhının
alınmasını ister' dedi.
Bunun
üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,
-Başını kaldır ve cennete bak,
buyurur.
Adamcağız,
- Yâ Rab, inci ile işlenmiş,
gümüşten ve altından köşkler
görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler
içindir?
der.
Allah Teâlâ,
-Bunlar, bana ücretini
verenler içindir, buyurur.
Adamcağız,
-Bunların hakkını kim
ödeyebilir? der.
Hz. Allah,
-Sen istersen bunlara sahip
olabilirsin, buyurur.
Adam,
-Nasıl olur, yâ Rab? deyince,
Cenâb-ı
Hakk,
-Hakkını bu adama
bağışlamakla, buyurur.
Adam,
-O halde ben bunu affettim,
der.
Allahü
zû'l-Celâl hazretleri de,
-Arkadaşını al, beraberce
cennete girin, buyurur.
Sonra
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz,
'Allah'tan
korkun, Allah'tan korkun ve
siz de kendi aranızı düzeltin.
Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor'
buyurmuşlardır.
Arslanın da Şerefi Var
Abdülazîz
Debbağ hazretleri'ninbir
grup talebesi bir
yere gitmek için
yola çıktılar. Yanlarında eşkıyâ saldırısına karşı koyacak hiç bir şey
yoktu. Geceyi tenha ve korkunç bir yerde geçirdiklerinden, içlerinden
iki kişi uyumadı. Bunlar yakınlarında bir arslanın dolaştığını fark
ettiler. Biri diğerine;
-Kimseyi uyandırma sonra paniğe
kapılabilirler, dedi.
Sabah olunca yakınlarında ölü bir tavşana
rastladılar ve yollarına devam ettiler. İşlerini görüp geri dönerken
konakladıkları yerde, bir kişi uyumayıp arkadaşlarını bekledi. Hocaları
Abdülazîz Debbağ'ın huzuruna geldiklerinde uyumayan talebe;
-Efendim!
Müsâde ederseniz biraz uyumak istiyorum. Çünkü dün gece hiç
uyumadım,dedi.
Abdülazîz Debbağ;
-Niçin uyumadın? diye sorunca;
-Arkadaşlarımı
korumak için,diye cevap verdi.
Bunun üzerine;
-Senin gece uyumayıp
arkadaşlarını beklemen bir fayda sağlamaz. Siz giderken falan gece yol
kesiciler sizin yanınıza geldiğinde arslanı ve sizi koruyanı hatırlıyor
musun? dedi.
Talebe;
-O gece ne oldu?diye sual edince:
-O
gece falan yere vardığınızda üç kişi
gelip size katıldı. Daha sonra sizden ayrılınca oradan gelip geçeni
gözleyen dört kişi ile buluştular. Ve sizin konakladığınız yeri onlara
haber verdiler. Siz uyuduktan sonra sizi soymak için yaklaştıkları
sırada etrafınızda bir arslanın dolaştığını görünce çok şaşırdılar.
Kendi kendilerine; "Arslanı öldürürsek bunlar uyanır, soygun yapmaya
kalkışırsak arslan engel olur." dedikten sonra bir çıkar yol
bulamayarak başka bir kervanı soymaya gittiler. Orada
da bir şey bulamayınca tekrar sizin
yanınıza geldiler. Arslan önlerine tekrar çıkınca, aralarında şöyle
konuştular: "Bunlar nasıl insanlardır ki hangi yönden yaklaşmaya
çalıştıysak orada bir arslan çıktı." Bunun iç yüzünü öğrenmek
istedilerse de Allahü teâlâ onların kalblerini mühürledi, dedi.
Talebe;
-Yolda rastladığım ölü tavşan
neydi? diye sorunca,
Abdülazîz Debbağ;
-Arslanın bir onuru vardır. Bir
insanın yüzüne sinek konsa nasıl eliyle kovalarsa, arslan da sizi
korurken, bir tavşan gelip önünde durdu. Sen ise onu görmedin. Arslan
bir pençe vurarak öldürdü, buyurdu.