Sözümüzde Dururuz
Orta hâlli tüccarlardan birisi,
Ni’metullah
Geylânî’nin giyecek ve
benzeri ihtiyaçlarını temin ederdi. Ni’metullah Geylânî, birgün o
tâcirin yanına giderek, ne kadar borcu biriktiğini sordu. Tâcir, elli
dirhem borcu olduğunu söyledi.
Ni’metullah Geylânî;
- İstersen, sana o
elli dirhemi vereyim, istersen o elli dirhemi benden alma, biz de buna
karşılık sana, elli bin dirhem veririz,dedi.
Tüccar;
- Siz bilirsiniz”
dedi.
Ni’metullah Geylânî, tâcire;
-Yalnız elli dirhemi benden almamak
husûsunda gönlün râzı mı? dedi.
Tâcir;
-Evet, râzı, dedi.
Ni’metullah
Geylânî;
-O zaman git, güvendiğin birisi ile bana bu elli dirhemi
bağışlayıp bağışlamayacağın husûsunda istişâre et, dedi.
O tüccar da
gidip halası ile istişâre etti. Halası onu çok severdi. Halasına,
Ni’metullah Geylânî’nin söylediklerini anlattı. Halası o elli dirhemi,
Ni'metullah Geylânî'den almamasını tavsiye etti. Sonra tâcir,
Ni’metullah Geylânî’nin yanına gelerek;
-Efendim, o elli dirhemi gönül
rızâsı ile size bıraktım, dedi.
O zaman Ni’metullah Geylânî tâcire;
- O
hâlde git biz sana vâdimizi yerine getiririz, dedi.
Çok geçmeden,
tâcir çok para kazandı. Elli bin dirhemden fazlasına sâhip oldu.
Söz Geri Dönmez
Mehmed
Emîn Tokâdî hazretlerinin İstanbul'da insanları irşâd ile meşgûl
olduğu ve insanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğretip
saâdete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul'da Antepli
ismiyle meşhur bir vâz hocası vardı. Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed
Emîn Tokâdî hazretlerinin büyüklüğüne, evliyâ ve mürşid-i kâmil
olduğuna inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi. Bir
gün bu hoca, Unkapanı'nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu. Mehmed Emîn
Tokâdî hazretleri de oradan geçiyordu. Antepli vâizin yakınlarından
biri;
- İşte bu gelen, Tokâdî Emîn Efendidir! diyerek gösterdi.
Antepli vâiz alaylı bir tavırla ona baktı ve birşeyler söyledi. Mehmed
Emîn Efendi yanlarına gelip selâm verdi. Bu sırada Antepli hoca başını
kaldırıp;
-Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor. Bana bir nefes eyle de
gözlerimin ağrısı geçsin, diyerek alay etti.
Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi;
- Kör ol! dedi ve oradan geçip gitti.
Antepli hocanın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Mehmed Emîn
Efendinin talebelerinden bâzıları Antepli hocanın yanına yaklaşıp;
- Sen hocamıza karşı edepsizlik yaparak alay ettin! O da sana nefes
etti. Sen artık kör olursun bunu bilesin, dediler.
Antepli hoca yaptığı edepsizliğin farkına varıp Mehmed Emîn Efendinin
evini öğrenip huzûruna gitti. Ayaklarına kapanıp;
- Aman efendim kusurumu affedin, diye yalvardı. Bu yalvarması üzerine;
- Hayır söz geri dönmez! Sonra yerine gözümüzün birini vermek gerekir,
buyurdu.
Antepli hoca bu sözleri işitince, o kadar çok yalvarıp özür diledi ki,
Mehmed Emîn Efendi;
- Hoş! Şimdi hiç olmazsa bâri bir nebzecik, dedi.
Bundan sonra Antepli hoca on altı ay devamlı göz ağrısı çekti. Daha
sonra Mehmed Emîn Efendinin duâsı ile göz ağrısından kurtuldu. Bu
hâdiseden sonra ona son derece bağlı ve hürmetli, edepli oldu. Hattâ
meclislerde, toplantılarda ve vâzlarından sonra;
- Tokatlı Mehmed Emîn Efendimiz cennetliktir. Onun ayağının tozu
toprağı olayım, der, böylece ona olan inancını ve sevgisini dile
getirirdi.