BANA DA BİR ŞEY VAR MI?
Cüneyd-i Bağdâdî ordu ile bir sefere katıldı. Ordu kumandanı ona bâzı
şeyler gönderdi. O da istemeyerek alıp, asker ve gâzilerin muhtaçlarına
dağıttı. Bir gün öğle namazını kıldıktan sonra oturup;
"Niçin o şeyi
kabûl ettim?" diye kendi kendini kınıyordu. O sırada uykusu gelip
uyudu. Rüyâsında, çok süslü bir takım köşkler gördü.
"Bunlar kimin?"
diye sordu.
"Gâzilere dağıtılan malın sâhiplerinin" denildi.
"Onlarla
birlikte bana da bir şey var mı?" diye sordu.
Ona içlerinde en güzel ve
büyük olanı gösterip;
"İşte bu senindir." dediler. O;
"Bana onlardan
üstün tutulmamın ve en iyisinin bana verilmesinin sebebi nedir?" diye
sorunca;
"Onlar mallarını sevap bekleyerek verdiler. Bu sebeple verilen
saraylar, ona göredir. Sen ise, o malı kabûl etmekle yanlış bir iş
yapmaktan korkarak, nefsini sîgaya, hesâba çekerek dağıttın. İşte
Allahü teâlâ bu hâline, böyle düşünmene kat kat sevap verdi." dediler.
ESAS HASTA BENMİŞİM
Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî'nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabib
çağırdılar, gelen tabib, hıristiyan idi. Muâyene edip;
"Gözlerinize su
değdirmeyeceksiniz." dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî;
"Su değdirmesem nasıl
abdest alırım?" deyince, tabib;
"Gözleriniz size lâzım ise su
değdirmeyeceksiniz." dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve
namazdan sonra bir mikdâr uyudu. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı
kalmamıştı. O anda duyduğu ses;
"Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini
fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık." diyordu.
Bir zaman
sonra hıristiyan tabib tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamâmen iyi
olmuş. Hayret edip;
"Nasıl yaptın da iyi oldu?" dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî
olanları anlatınca, Cüneyd-i Bağdâdî'nin elini öpüp îmân etti ve;
"Esas
ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Hakikatleri göremiyen
ben imişim" dedi.
KİMSENİN GÖRMEDİĞİ
YERDE...
Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin bir talebesi vardı. Bütün iyilik ve
fazîletler onda mevcuttu. Sonradan gelmesine rağmen Cüneyd-i Bağdâdî
hazretleri onu pek ziyâde seviyor, diğer talebeler bu hâli
çekemiyorlardı. Talebelerinin bu hâli Cüneyd-i Bağdâdî'ye mâlûm oldu.
Talebelerinin eline birer kuş verdi ve;
"Her biriniz bu kuşları
kimsenin görmediği bir yerde boğazlayıp getirsin." buyurdu.
Hepsi de
kendilerine verilen kuşları aldılar, varıp ıssız bir mahalde boğazlayıp
getirdiler. Yalnız o talebesi boğazlamadan getirdi. Cüneyd-i Bağdâdî;
"Niçin boğazlamadın?" buyurdu.
"Hocam! Siz; "Kuşları kimsenin görmediği
bir yerde boğazlayın." demiştiniz. Ben ise ıssız bir yer bulamadım. Her
yeri Allahü teâlâ görüyor." deyince,
Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki:
"Arkadaşınızın firâsetini gördünüz mü?" Bunun üzerine; tövbe edip
boyunlarını büküp, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden affedilmelerini
dilediler.
VAKİT GELDİ
Cüneyd-i Bağdâdî, insanlara ilim öğretmek için bir meclis kurdu. Herkes
bu sohbetlere gelip istifâde etmeye başladı. Bir gün hıristiyan fakat
hıristiyan olduğuna dâir görünüşte bir alâmeti bulunmayan bir genç,
Cüneyd-i Bağdâdî'nin sohbet ettiği meclise gelip, Cüneyd-i Bağdâdî'ye
şöyle dedi:
"Ey üstâd! Hazret-i Peygamber buyuruyor ki:
"Müminin firâsetinden korkunuz. Çünkü o, Allahü teâlânın nûru ile
bakar." Bunun
mânâsı nedir?"
Cüneyd-i Bağdâdî bir müddet sustu. Sonra başını
kaldırıp;
"Müslüman ol. Müslüman olmak zamânın geldi." buyurdu. Meğer o
genç hıristiyan imiş. Hemen zünnârını kesip orada müslüman oldu.
İmâm-ı
Yâfiî buyuruyor ki: "İnsanlar, bu hâdisede, Cüneyd-i Bağdâdî'nin bir
kerâmeti var zanneder. Halbuki, bu hâdisede onun iki kerâmeti vardır.
Birisi, o gencin hıristiyan olduğunu bilmesi, diğeri de, gencin,
müslüman olma vaktinin geldiğini bilmesidir."
Kaynak:
Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas
Yayınları
Ana Sayfa